CUMHURİYET’İN İLANI  VE ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk önce işgal altındaki ülkemizi kurtarmış yaptığı inkılâplarla bizi gelişmiş ve çağdaş bir ülke haline getirmiş, cumhuriyetin ilanı ile egemenliği halka özgü kılmıştır. Tüm bunları yaparken sosyal, ekonomik kültürel alanlarla da ilgilenmiş ve Türk adını tarihe altın harflerle unutulmaz bir biçimde kazımıştır.

  19 Mayısla başlayan büyük mücadele öyküsü en sonunda egemen, çağdaş ve özgür bir milletin varlığı ile sonlanmıştır. Cumhuriyet ilanına kadar Osmanlı Devleti mutlak monarşi ile yönetiliyordu. Mutlak monarşiden kastımız yasama, yürütme ve yargının padişahın elinde olduğu bir yönetimdir. Devlet içindeki tek otorite sahibi padişahtır. Tanzimat Döneminde cumhuriyet fikrinden söz edilse de Osmanlı aydınları meşrutiyeti yeterli görmüşler.  Yani yönetim biçimi meşruti monarşi olarak yenilendi. Meşruti monarşi ya da anayasal monarşi hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halkoyuyla seçilen millet tarafından kısıtlandığı bir yönetim biçimidir.

Bu yönetim biçimiyle yönetilen Osmanlı 1. Dünya savaşı ardından yıkılması ile Mustafa Kemal önderliğinde milli mücadele yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır. Milli mücadelenin en başından beri halk iradesine dayalı bir yönetim biçimi vurgulanmıştır. Erzurum Kongresi’nin ardından 23 Temmuz 1919 tarihinde yayımlanan bildirinin 3. maddesindeki “Ulusal Kuvvetleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır” kararı bu anlayışın bir ifadesiydi.

İstanbul’un işgal edilip Mebusan Meclisinin yıkılması üzere Büyük Millet Meclisi adı altında 23 Nisan tarihinde Ankara’da meclis toplandı. Meclis Teşkilat-ı Esasiye adlı yasa ile egemenliğin Türk halkına ait olduğunu bildirdi. Meclis saltanatın kendini Türk ulusunun temsilcisi sayması üzerine saltanatı kaldırdı. Bu gelişme meclis için önemli bir adımdı çünkü saltanat cumhuriyetin ilanı ve meclis için engel olmaktaydı. Meclis açıldığı esnada Türk Devleti’nin adı henüz belirlenmemişti. Hükümet Türkiye Millet Meclisi adını taşıyor meclis başkanı hükümet başkanlığını da yapıyordu. Bu sistem içinde devlet başkanlığı görülmüyordu. Milli Mücadele Dönemindeki olağanüstü şartların bir ürünü olan meclis hükümeti sistemi de artık işlemez olmuştu. 25 Ekim tarihinde hükümetin istifası ile Mustafa Kemal’in eline cumhuriyetin ilanı için fırsat geçmişti.28 Ekim tarihinde hükümetin kurulmaması üzerine Mustafa Kemal arkadaşlarına “ Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demiştir. O söz ne güzeldir ki pek çok engele zorluklara rağmen Mustafa Kemal’in azmi başarısı ve kararlılığı yeni bir Türk devletinin doğuşuna sebep olmuştu. Ertesi gün o büyük neşeli Türkiye’yi o kırılmaz kabuğundan çıkaran gündü. Türk insanı coşkuyla alkışladı. “Yaşasın Cumhuriyetimiz! Yaşasın Ulu Önder Atatürkümüz” şüphesiz her Türk vatandaşının ortak iç sesiydi. Cumhuriyet’in İlanı ardından başkan seçimi yapıldı. Meclisteki bütün vekillerin oylarını alarak yeni Türk Devleti’nin ilk başkanı Mustafa Kemal seçildi. Atatürk kürsüye çıktı ve konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı:

“Türkiye Cumhuriyeti başarılı, mesut ve muzaffer olacaktır.” Meclis hakkında birçok düzenleme ve yenilik yapıldı. Böylece Türk Devleti tarihinde yeni bir devir başlamış oldu.

Cumhuriyet Mustafa Kemal için belki de çağdaş medeniyet güçlü ve dünyada sözü geçen bir devlet olabilmenin ilk adımıydı. O cumhuriyeti ilan ettikten sonra görevi tamamladım bilicine kapılmamış aksine yurdu ilerletmek adına birçok ekonomik, sosyal, kültürel gelişimlere ön ayak olmuştur. Cumhuriyet’in ilanı en çok da gelecek nesil için yani bizler için önem teşkil ediyordu çünkü gelecek neslin ülkeyi daha da ileri taşıyabilmesi için özgür, gelişmiş çağdaş olan bir ortama ihtiyacı vardı. Ülkenin yarınları adına, çocukları ve gençleri her zaman ilk sayan Atatürk’ün, cumhuriyetin ilanı sonrası ilk yaptıklarından biri “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu çıkarmak, öğrenimi birleştirmek olmuştur. Hemen sonrasında Halifeliğin kaldırılması, şapka devrimi, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılması çağdaş bir cumhuriyetin yolunda atılan en belirgin adımlar idi.

Cumhuriyet insana çağdaşlığı ve uygarlığı sunar. Türk insanı çağdaş ve uygardır. Cumhuriyet bize kültür ile bilimin bütünleştiği ve sanatın önem kazandığı bir anlayış kazandırmıştır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz.

Atatürk’ten bizlere ve sonsuza miras kalan cumhuriyet fazilettir. Türk insanı da yüce değerlerin tümüne sahip olmak ister ve tümü de insanımızın hakkıdır.

Bu bağlamda Cumhuriyetimizin ilelebet devamı ve daim olması için bizlere büyük görevler düşüyor.