İnsanın doğaya hükmetme alışkanlığı ve bu alışkanlığın getirdiği doğayı tahrip etme anlayışı neticesinde karşı karşıya kaldığımız Corona Virüs salgınını evlerde geçirmeye devam ediyoruz. Korkunun ecele faydası yok, demiş atalarımız; ama bugünlerde korku öyle bir yayıldı ki tüm dünya diken üstünde.

 

 

Sevgili Dostlar, tarih kapanmayacak bir sayfadır. Bu sayfa da tekerrürden ibarettir. Tarih boyunca yaşanılan birçok olay benzer faciaların yaşandığını bize göstermektedir. Bugünlerde anladığımız önemli bir şey de tarih boyunca teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin doğaya karşı yaptığımız suçlar karşısında ürettiğimiz hiçbir şeyin bizi savunamamasıdır.

 

Hani, komşular diyor ya; amma da gelişti bu teknoloji. Bizim zamanımızda telefon mu vardı? Şimdi görüntülü konuşuyoruz Alamanyayla…

 

Evet, teknoloji dur durak bilmeden gelişmektedir. Teknoloji geliştikçe doğanın yok olması da o kadar hızlanmaktadır. Tüketim çağı diyoruz ya, ne üretiyoruz ki tüketelim…

 

Son günlerde Corona Virüs haberleri o kadar yaygınlaştı ki spor kanallarında da sürekli bu haberler yapılmaktadır. Ama benim dikkatimi çeken İtalya’da, İspanya’da, Fransa’da Corona Virüsten ölenlerin sayısı değil de son bir haftada evine kapanan İstanbullular sayesinde İstanbul’un hava kirliliğinin %46 oranında düştüğü haberiydi. Bu havaya böyle Corona Virüs…

 

Farkındayım, çok uzattım. Şimdi, sizlere Corona Virüs günlerini eve hapsolmuş olarak yaşarken tarihte gerçekleşmiş salgın hastalıkların tarihçesinden bir söz edeyim.

 

1) Antoninus Salgını veya Galen Salgını

 

Roma İmparatorluğu döneminde ortaya çıkan bir salgındır. Milattan sonra 165 ile 180 yılları arasında gerçekleştiği düşünülen bu salgın tarihteki en büyük salgın olarak düşünülmektedir.

 

Galen salgını, Yakın Doğu’ya yaptıkları seferden dönen Roma İmparatorluğu’na bağlı askerlerin getirdiği bir hastalıktı. Araştırmacılar her ne kadar bu hastalığın kızamık ya da çiçek hastalığı olduğundan şüphelenseler de bu hastalıkların bu kadar büyük bir yıkıma neden olabileceğini düşünmemişlerdir. Yani Galen hastalığı bugünkü Corona Virüs tarzı bir hastalık olduğu söylenebilir.

 

Bu hastalıkta günlük 2.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Uzun yıllar devam eden bu hastalık 9 yıl sonra tekrar etmiş, Roma ordusunu adeta yok etme noktasına getirmiştir.

 

Antoninus hastalığı da denilen bu salgın Romalı bir tarihçi olan Dio Cassius’a göre yaklaşık 20 milyon insanı etkilemiştir. Son derece ölümcül bir hastalık olması nedeniyle her dört kişiden biri bu hastalıktan vefat etmiştir. Yani %25 öldürme oranına sahip olan Galen salgını tam 5 milyon Romalının ölmesine neden olmuştur.

 

Bu hastalığın kaynağı da bugünlerde bizleri eve hapseden Corona Virüs gibi Doğu’dan gelmektedir. Tarihteki diğer hastalıklar gibi bu hastalık da Doğu’yu zalimce kullanan ve zarar vermekten çekinmeyen Batılılara Doğu’dan geçmiştir.

 

2) Justinianus Veba Salgını – Jüstinyen Vebası

 

Dünyanın bilinen en büyük salgınlarından biridir. Uzun yıllar tekrarlanarak devam eden bu hastalık 50 milyon insanın ölümüne neden olduğu söylenmektedir.

Jüstinyen Vebası Bizans İmparatorluğu döneminde ortaya çıkmış ve İmparator Jüstinyen döneminde Avrupa’ya yayıldığı için bu ismi almıştır. Pandemi olarak kabul edilen bir hastalıktır. Bu hastalık ilk önce Mısır’da ortaya çıkmıştır. Mısır’dan Suriye ve ardında da Anadolu’ya kadar ulaşan bu hastalığın 541 yılında Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinapol’e (İstanbul) geldiği bilinmektedir.

 

Jüstinyen Vebasını önlemek için tüm şehir kapılarını kapatan Bizans İmparatoru bu hastalığın yayılmasını engelleyememiştir. Hayatı felç eden bu hastalığın ilginç bir bulaşma yapısı da bulunmaktadır.

 

Bu hastalık İstanbul’a askeri birliklerin getirdiği malzemeler arasında yer alan fareler tarafından taşınmıştır. Corona Virüs gibi yayılma hızı yüksek olan bu hastalık ‘Xenopsylla’ isimli uçucu bir böcek, midesinde ‘Pasteurella pestie’ denen ölümcül veba bakterisini taşıyarak ve etrafa yayarak insanlara bulaştırmıştır. Bir milimetre büyüklüğündeki bu böcekler farelerin tüyleri arasında hızla türeyerek çoğaldılar ve çok ufak oldukları için de fark edilmeden insanların vücutlarına yapıştılar.

 

‘Xenopsylla’ böceğinin taşıdığı bu bakteri insan vücudunun herhangi bir yerine temas edince bu bakteriyle temas eden kişilerin üç dört gün içinde ölmesine neden oldu. Yayılma hızı o kadar yüksekti ki bu hastalık Konstantinapol şehrinin %40’nın ölümüne neden oldu. Tarihçilerin yaptığı araştırmalarda bu hastalıklardan ölenler için toplu mezarlar açıldığı ya da birçoğunu denize atıldığı tahmin edilmektedir.

 

Justinianus Veba Salgını sonucunda dönemin en güçlü devleti Bizans İmparatorluğu zayıflamış, saldırılara açık bir hale gelmiş ve Avrupa tarihinin kökten değişmesine neden olmuştur.

 

3) Kara Veba, Kara Ölüm

 

14. yüzyılda meydana gelen bu salgın tam olarak 1346 ile 1353 yılları arasında meydana geldiği bilinmektedir. Tarihi kaynaklarda Asya’nın güney batısında ortaya çıktığı söylenmektedir. 1340 yılında Avrupa’ya ulaşan bu hastalık Avrupa’da büyük bir yıkıma neden olmuştur.

 

Kara Veba, Kara Ölüm veya Büyük Veba Salgını olarak adlandırılmıştır. Avrupa nüfusunun %30 ile %60 oranında azalmasına neden olan bu hastalık Yersinia pestis adı verilen bir bakterinin neden olduğu söylenmektedir.

 

Çin’de ortaya çıkan bu hastalık Moğolların Kırım’da Ceneviz ticaret merkezine saldırmasıyla Avrupa’ya taşınmıştır. Moğollar 1347 yılında vebalı cesetleri mancınık vasıtasıyla Kırım’da Ceneviz ticaret merkezine atmasıyla hastalık hızla yayılmış, ardında da bütün Avrupa’yı esaret altına almıştır.

 

Kara ölüm olarak adlandırılan bu hastalık neticesinde birçok insan hayatını kaybederken, birçok kral ve asiller de bu hastalığa yenik düşmüşlerdir.

 

Avrupa’nın nüfus yapısı üzerinde büyük bir değişime neden olan bu hastalık neticesinde 14 yüzyılda yaklaşık 200 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Kara Veba neticesinde insanlar arasında da büyük kıyımlar yaşanmış ve Hıristiyanlar; Musevilere, Müslümanlara, dilencilere ve yabancı uyruklu insanlara zulüm etmeye başlamışlardır.

 

Kara Veba hastalığının önemli etkilerinden biri de Roma Katolik Kilisesi’nin gücünün tamamen ortadan kaybolmasına ve yeni bir Avrupa’nın oluşmasına neden olmasıdır.

 

Bu hastalık sıçanlar yardımıyla ve pireler tarafından taşınan bir virüsten kaynaklandığı bilinmektedir. Pirelerin küçük olması ve hızla üremeleri neticesinde insanlar çok fazla önlem alamamışlardır. Bu hastalık yüzyıllarca tekrarlayarak devam etmiştir.

 

Corona Virüs Salgını

 

21. yüzyılın en büyük salgını olarak dikkat çeken bu hastalık günümüzde toplumsal hayatı durma noktasına getirdi. Çin’de ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan bu hastalık neticesinde dünya nüfusunun %80’i karantina altına girdi. Hayatı felç eden bu hastalık yine Doğu kaynaklı olması nedeniyle dikkat çekmeye devam ediyor.

 

Corona Virüs, Pandemi olarak ilan edildikten sonra bütün ülkeler komşu ülkelerle olan bağlarını kestiler. Ülkeler sınırlarını kapattılar. Teknoloji çağı olarak adlandırılan bu dönemde tüm insanların evlere hapsolması, büyük ekonomilerin çökme noktasına gelmesi, insanlığın bir virüs karşısında ne kadar aciz olduğunu göstermeye yetiyor.

 

Dünya tarihinde yeni bir başlangıcın habercisi olan bu hastalık, daha önceki pandemiler gibi haritaları değiştirmese de ortada var olan güç savaşlarının seyrini değiştireceğe benziyor.