Uygarlıkların Batışı Niçin Yazıldı?

Yazarın son romanı olarak dikkat çeken bu eser, melankolik ve karamsar bir dünya haritası çizmeye devam ediyor. Dünyayı bir gemi enkazına benzeten yazar, bütün insanlığın bu enkaz altında kaldığını ifade ederek son derece karamsar bir dünya tablosu çiziyor.

Amin Maalouf, romanını bir paradoks üzerine kurgulamıştır. Yazar aynen şöyle der: “İnsanlığın yapmayı bildiği en iyi şey, yapmayı bildiği en kötü şey tarafından bozuldu.” Amin Maalouf, dünya üzerinde iyi görünen her şeyin kötülük üzerine kurgulanmış acımasız bir oyundan ibaret olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Dünya’da Süper Güç Olma Yarışı

Dünyanın en büyük süper gücü konumunda olan ABD, ileri demokrasi anlayışının getirdiği tüm ahlaki yozlaşmalar ile birlikte her geçen gün güvenirliğini kaybetmektedir. Bunun yanında kuruluş felsefesi olarak insanlığı ön plana alan Avrupa Birliği, Hristiyanlık düşüncesinin üzerine kurgulanarak ve içten içe parçalanarak yok olmaya devam ediyor. Müslüman ülkelere gelince, onlar da gözünü her şeye kapatmış, kardeş katlini vacip gören bir anlayışla kendi kanında boğulmaya devam etmektedir. Bu kadar kan, gözyaşı varken yeni güçler ortaya çıkmaktadır. Bir taraftan dünyayı saran Çin, diğer taraftan Ortadoğu’ya yönelen Rusya ve farklı bir anlayışla ortaya çıkan Hindistan dünyanın yeni süper gücü olma hevesiyle silahlanmaya devam ediyor. Korkulan o ki insanlığı bekleyen hazin bir son çok da uzak değildir.

Evrensel Yıkımlar

Amin Maalouf, gezegeni yok edecek büyük sorunların olduğundan söz etmektedir. İklim, çevre, sağlık gibi sorunlar çözülmesi gereken önemli adımlardır. Son aylarda karşılaştığımız Korona virüs olayı da buna son derece güzel bir örnek gösterilebilir. Korona virüsü, belki de tabiatın insanlık üzerinde oluşturduğu büyük bir sınavdır. Bu sınavdan ders almayan insanlık daha büyük felaketlere uğrayacaktır.

Yazar 50 yıla aşkın bir süredir gözlemlediği bu büyük sorunlara insanlığın ortak bir akılla birlikte çözüm yolları araması gerektiğini ifade etmektedir. Eğer bu sorunlar hafife alınır ve ortak akılla çözülmezse insanlığı gerçekten büyük bir felakete uğrayacağını anlatmaktadır.

Amin Maalouf, kaleme aldığı ve son romanı olan “Uygarlıkların Batışı” adlı eserinde doğup büyüdüğü Lübnan’dan başlayarak günümüze kadar geçen zaman dilimini kendi yaşadıklarıyla dünyadaki gelişmeleri birleştirerek anlatmıştır.

Uygarlıkların Batışı”nın Doğuşu

Amin Maalouf, 2009 yılından önce yayımladığı klasikleriyle tüm dünyada büyük bir ilgi görmüştü. Yazar bu tarihten sonra sorumlu bir aydın bilinciyle insanlığı etkileyen sorunlar üzerinde kafa yormaya başladı. Özellikle yozlaşan kültürler ve ekonomik yapılardan acı duyarak söz eden yazar, dünyanın içine sürüklenmeye başladığı buhranı kendi gözlemleriyle okuyucusuna aktarmaya çalışmaktadır.

Amin Maalouf, son olarak kaleme aldığı “Uygarlıkların Batışı” adlı eseriyle 2009’da başladığı dünya meselelerini ele alma anlayışını devam ettirmektedir. Otobiyografi tarzını andıran bu eser, yazarın özlemle hatırladığı 1950’li yılların Lübnan’ında başlar.

Lübnan ve Mısır Yılları

 

Yazar Lübnan’ı anlatırken olayları Birinci Dünya Savaşı’ndan başlatmaktadır. Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Lübnan, savaştan sonra Fransız mandasını istemiştir. Savaş bittikten sonra Osmanlı Devleti’nden ayrılan Lübnan, bağımsızlığını ilan edip Fransız sömürgesi olarak yaşamaya devam eder.

 

Amin Maalouf, Lübnan yıllarını özlemle hatırlamaktadır. Çocukluğunun geçtiği bu ülkenin en önemli özelliği çok uluslu olmasıdır. Yazar, çok uluslu toplumların birbirine olan bağlılıklarının ve kültürel zenginleşmenin öneminden bahsetmektedir. İnsanların milliyetçi bir kimlikle birbirine yönelmediği toplumlarda yok oluşun daha hızlı gerçekleşeceğini ifade etmiştir.

Mısır ise, yazarın annesinin memleketidir. Mısır’ın kültürel değerlerine önem vermeyip yok olması kaçınılmaz bir olay olarak yazar tarafından değerlendirilmiştir.

Amin Maalouf, 1967 Savaşı’nı Ortadoğu haritasını değiştiren ve Arap ülkelerinin içine kapanık, birbirine düşman, kendi kanında boğulan bir toplum olmasına neden olan savaş olarak tanımlar.

1967 yılındaki Arap-İsrail Savaşı, Ortadoğu’yu tamamen değiştiren bir savaştır. Arapların kendilerini büyük ve üstün görmeleri, İsrail’i küçümsemeleri onların sonu olmuştur. Bu savaşta çok kısa bir sürede İsrail Devleti Arapları büyük bir mağlubiyete uğratır. Araplar bu savaştan sonra bir daha birleşemeyecek şekilde birbirinden ayrılırlar.

İsrail’in Sabra ve Şatilla Katliamları

Amin Maalouf, romanın bu bölümünde İslam dünyası için son derece acı olan bir olaydan da bahsetmiştir. Uzun uzun anlattığı 1982 yılındaki Sabra ve Şatilla mahallerindeki katliamda İsrail tam iki bin Filistinli sivili acımasızca öldürmüştür.

Amin Maalouf’un bu bölümde değindiği önemli şahsiyetlerden biri de Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’tır. Arafat’ı son derece güçlü bir lider olarak tanımlar. Kısacası bu bölümde yazar, Arap-İsrail Savaşı’nın Araplar üzerindeki yıkıcı etkisini ve Arap topluluklarının vurdumduymaz yaşantılarını acı bir şekilde anlatır.

Bu bölümdeki önemli olaylardan biri de Filistin’de sorgusuzca katledilen iki bin kişi için yüzbinlerce İsraillinin de kendi ülkelerinde yönetime karşı protesto gösterilerinde bulunmalarıdır.

1979 Petrol Savaşları

Yazar, romanın devamında Marksist-sosyalist sistemin toplum yaşamındaki etkilerini de detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bu bölümde 1979’da Rusların petrol krizi sonucu Afganistan’a kadar giderek orayı işgal etmesi neticesinde yaşanan büyük kaosların toplumsal yaşamla birlikte bütün dünyada büyük bir etki oluşturduğunu anlatmak istemiştir.

Olayları günümüze kadar getiren yazar, Dünya edebiyatında yeni bir türü de denediğini söyleyebiliriz. Yazar bu romanıyla ilk defa denenen otobiyografik tarihi roman örneğini de ilk kez kullanmıştır. Kendi yaşamından hareketle toplumsal düzenin, savaşların ve insanlığın acı sona doğru yöneldiğini anlatmaya çalışmıştır.

Amin Maalouf Kimdir?

Yazar 1949 yılında Lübnan’da doğmuştur. 27 yaşından itibaren gittiği Fransa’da yaşamaya devam eden Amin Maalouf, özellikle Asya ve Akdeniz çevresi medeniyetleriyle ilgili yazdığı romanlarla dünya edebiyatının en iyi yazarları arasında yer almaktadır.

Yazdığı eserler birçok dile çevrilen yazar, farklı dönemlerde birçok ödüle de layık görüldü. Maalouf, 2011’de Académie Française’e seçildi.

Asya ve Akdeniz kültürlerine son derece iyi bir şekilde hâkim olan yazar, Osmanlı Devleti üzerine de yorum yapmıştır. Ayrıca romanlarının çoğunda Asya ve Akdeniz medeniyetlerinin neden bu kadar geri kaldıklarını, yozlaştıklarını, çağa ayak uyduramadıklarını da ifade etmiştir.

Amin Maalouf’un Eserleri

·         Afrikalı Leo (1986)

·         Semerkant (1988)

·         Işık Bahçeleri (1991)

·         Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl (1992)

·         Tanios Kayası (1993)

·         Doğunun Limanları (1996)

·         Yüzüncü Ad (2000)

·         Yolların Başlangıcı (2004)

·         Doğu’dan Uzakta (2012)