NEMRUD’UN KIZI

Nemrudun kızı yandırdı bizi
Çarptı sillesini felek misali
Sil yazımızı kurtar bizi
Çarptı sillesini felek misali
Mevlam gör bizi

Ocağım söndü nasıl belâdır
Bırakıp gitti bu ne devrandır
Dünya gözümde kerbelâdır

Allah’tan bulasın 

Kararsın bahtın yıkılsın tahtın
Yalvardım yakardım yol bulamadım
Ah bulmasaydım kara yazım
Evirdim çevirdim yaranamadım
Ayandır halım

Ocağım söndü nasıl belâdır
Bırakıp gitti bu ne devrândır
Dünya gözümde kerbelâdır
Allah’tan bulasın

 

Hz. İbrahim aleyhisselamın hikâyesinden esinlenerek yazılmış bir şiir bu. Bu şiirin incelemesinden önce Hz. İbrahim aleyhisselamın yaşadıklarıyla ilgili biraz bilgi verelim.

 

Keldâni kavmine gönderilmiş bir peygamber olan Hz. İbrahim aleyhisselam Allah’ın kendisine Peygamberlik görevi vermesinden sonra Keldâni halkını Allah yoluna davet eder. Ancak İbrahim aleyhisselam döneminde Keldâni devletinin hükümdarı olan Nemrut adlı bağnaz, kendini Tanrı zanneden, şeytanın soyundan gelen bir kral; Allah’ın bu elçisine inanmaz ve onu sahtekâr, yalancı olarak adlandırır. Görevi Allah’ın emirlerini halka bildirmek ve onlara doğru yolu göstermek olan Hz. İbrahim aleyhisselam bu yönde, Keldâni halkına gerçekleri anlatmaya başlar. Ancak Nemrut’un insanlara yaşattığı amansız korku, çoğu insanın, Hz. İbrahim aleyhisselama inanmasını engeller. Hz. İbrahim aleyhisselamın Allah‘tan bahsettiğini ve kendisini reddettiğini öğrenen Nemrut, onu tutuklattı ve hapsetti. Daha sonra aylarca bütün halkı seferber eden bir çalışma içine girdi. O topraklardaki bütün ağaçları, çalı-çırpı, bütün yakılacak nesneleri, toplattı. O devirde yeryüzünde yakılabilecek en büyük ateşi yakmıştı.  Amacı kendisine ve halka Allah’ın emirlerini yaymak olan bu kutlu insana, kendisinin Tanrı olduğunu ispatlamaktı. Ancak Hz. İbrahim bir peygamberdi. Ve tabiî ki Allah kendi Peygamberini ateşte yakmayacaktı ve öyle de oldu. Bütün varlıklar, bir tepeden mancınıkla ateşe atılan İbrahim’in yanına koşuyorlardı. Karıncalar, kuşlar küçücük ağızlarıyla ağlaya ağlaya su taşıyorlardı. Onlar da farkındaydı, küçük bedenleriyle bu ateşi söndüremeyeceklerinin, ancak onların deyimiyle bu küçük canlılar en azından safını seçiyorlardı. İbrahim’i, Allah’ın sevgili kulunu seçiyorlardı. İnsanların yanında olmadığı bu sevgili kul, insan dışındaki varlıklar tarafından sahipleniyordu. Nitekim Allah, sevdiği bu kulu sahipsiz bırakmayacaktı ve bırakmadı. Allah ateşe şöyle emretti: “Ey ateş! İbrahim’e serin ve selametli ol!” (21;69) Bundan sonra Hz. İbrahim aleyhisselam ‘ın düştüğü ateş bir gül bahçesine döndü. Odunlar balığa dönüştü. Bu olayın canlı şahidi olan halk, şaşkınlıktan öylece kalakaldı ve onlardan bir kısmı hemen oracıkta Hz. İbrahim aleyhisselam ‘a iman ettiler.

Hikâyeden de anlaşılacağı gibi şiirde geçen Nemrut, İbrahim aleyhisselamı ateşe atan kişidir. Şairimiz aşktan duyduğu bu derin acıyı Nemrut’un ateşine benzetmiş ve İbrahim aleyhisselamı yakamayan bu ateşin kendisini yakmaya başladığını dile getirmektedir. Bu ateşin büyüklüğü de göz önüne alındığında yaşadığı aşkın ne kadar büyük olduğunu da göstermeye çalışmıştır. Âşık düştüğü bu aşk ateşinin bitmesini istemekte ve İbrahim aleyhisselamın yaşadığı gibi bir mucizeyi dilemektedir. Allah’tan tek istediği budur. Yani aşk ateşinden sıyrılıp sevgiliye kavuşmaktır. Nitekim şair burada aşk acısının sonlanmasını isterken, Klasik Türk şiirinin tam tersi bir konuya da değinir. Divan şairleri, sevgiliyi anlatırken, sevgiliye kavuşmayı değil, ayrılıktaki acının devamını dilerler. Hatta şairler bu aşk acısından ne kadar mutlu olduklarını ifade etmekten de çekinmezler. Fuzuli’nin deyimiyle;  

“Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib

Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır”

beyitinde görüldüğü gibi Divan şairlerinde aşk acısı şairleri mutlu ederken, “Nemrudun Kızı” adlı şiirde ise; kavuşamamanın verdiği derin acı bedduaya dönüşür ve yeri göğü inletir.

 

Âşık sevgiliye kavuşamayacağını anladığı için sevgilinin bu gidişinin geri dönüşünün olmadığının da farkına varır. Âşık artık çaresizdir. Kendisini sevgiliden ayıran insanlara, hatta sevgiliye beddua etmekten de vazgeçmez. Sevgilisini kaybetmiştir. Sevgiliye kavuşmak için her türlü yolu dener, yanar, gözyaşı döker, yalvarır, yakarır. Nemrut’un ateşinde erir, tekrar canlanır; ancak bu olaylar sürekli başa döner ve yeniden başlar. Artık sevgili yoktur, kalplerde yaşar ve Âşık sevgiliyi kaybedişini de Kerbelâ olayına benzetir. Efendiler Efendisi’nin torunu, gül yüzlü, Efendiler Efendisi’nin kokusu olan Hz. Hüseyin nasıl katledilmişse, Âşık da kendisini Hz. Hüseyin’e benzetir ve o da bu aşk ile Kerbelâ’da şehit olmuştur. Âşık kendisini sevgiliden, Hüseyin’inden ayıran bütün insanlara beddua eder, onu sevgiliden ayıran insanları Nemrut’a benzetir ve gün gelince Nemrut’un yaşadığı ölümü, kendisini sevgiliden ayıran insanların da yaşayacağını dile getirir. Bu ölüm onlar için acı olacaktır. Çünkü âşık bir şeyin farkındadır. O da aşktır. Aşka konan her engel bir gün karşılığını bulur ve İbrahim aleyhisselamı yakmayan ateşin gün geldiğinde onları yakacağını söylemeye çalışır.

Uyarı: Yazıda telif hakkı vardır. Yayımlanması kesinlikle yasaktır.